Alkol dünyadaki en eski ve en geniş şekilde kullanılan bağımlılık yapan madde türüdür. İnsanın alkollü içkileri eline geçirmesi bunların doğal birer ürün olmaları nedeni ile kaçınılmazdır. Yazılı tarih öncesinde bira ve şarabın dini törenlerde tanrıları selamlama ve ilahi güce sahip olma amacı ile kutsal bir içki olarak insanoğlunun kullandığı kanıtlanmıştır. Ancak Hristiyanlığın doğuşundan uzun süre önce alkollü içkiler kullanımı dini niteliğin dışında olağan kullanım şekline dönmüştür. Alkollü içkinin dinsel amaçla kullanımı onu dini olmayan ancak önemli olaylarda da kullanılabilmesine olanak sağlamıştır. Alkollü içkiler ibadette, tababet ve sihirbazlık uygulamalarında kullanılmaları dışında taç giyme, harbetme, sulh yapma, eğlenme, misafir kabulünde, doğum, evlenme, ölüm gibi olayları kutlamada kullanılma şekli bulunmuştur.
ETHYL ALCOHOL veya ETANOL olarak CH3, CH2, OH kimya formülü ile bilinen bu kimyevi alaşım az miktarda alındığında yatıştırıcı, fazla dozda ise beyni uyuşturucu belirtiler doğurur. Alkolün sarhoşluk ve buna ilişkin davranışlar yaratma hızı, kana karışma oranı, kişinin içkiciliğe ilişkin geçmişi ve arzularına bağlıdır.
Alkol, karaciğerdeki enzimleri alkolün yıkılması ile meşgul ederek karaciğerin yeni glukoz üretimini (glukoneogenezis) etkisiz hale getirmektir. Karaciğer yine de glikojen depolarından glikoz açığa çıkabilir fakat depolar boşaldığında hipoglisemi ortaya çıkacak ve alkol alımından sonra kanda kortizon ve büyüme hormonu konsantrasyonu azalacaktır. Her iki hormonun salınımından 3-4 saat sonra ortaya çıkan kandaki glikoz seviyesinin arttırıcı etkileri bulunmaktadır. Bu durum alkol alımından saatler sonra hipoglisemi riskinin artması riskini açıklamaktadır. Karaciğerin serbest yağ asitleri üretme yeteneği de azalacaktır. Bu biyolojik faktörlerin birlikteliği hipoglisemi riskinin alkol alımından sonra önemli ölçüde artmasına neden olur.
Alkolün karaciğerdeki glikoz üretimini bloke ettiği çok iyi bilinen bir gerçektir. Bu yemek yemeden önce bir kokteyl alınması geleneğini açıklamaktadır. Alkol karaciğeri bloke edecek, kan glikoz seviyesi hafif düşecek ve bu durum iştahın artmasına neden olacaktır. Diyabet hastalığında kan şekerinin çok düşük düzeylere düşme riski bulunmaktadır. Alkolün bu etkisi vücudunuzdaki alkolün karaciğerde parçalanması için geçen süre kadar devam eder. Karaciğer, kg başına vücut ağırlığına göre, saatte 0.1 gr (1.5 grains) saf alkolü parçalamaktadır. Örneğin vücut ağırlığınız 70 kg (155 pound) ise, bir şişe az alkollü biradaki alkol bir saatte, 4 cl likörde 2 saatte ve bir şişe şarapta 10 saatte parçalanacaktır. Bu nedenle, eğer akşam alkol alırsanız, bütün gece ve kısmen ertesi gün hipoglisemi riskiniz olacaktır.
Merkezi sinir sistemini baskılayan etil alkol sizi gevşetir ve beyindeki kontrol merkezlerini de baskıladığı için kendinizi kontrol etme yeteneğiniz azalır. Ne kadar çok içerseniz o kadar sakinleşirsiniz. Fazla alkol alırsanız konuşmanız ve kaslarınız arasındaki bütünlük bozulabilir. Aşırı miktarda alınan alkol uykuya ve bazı durumlarda beyindeki yaşamsal merkezleri ileri derecede baskılayarak, yaşamı tehdit eden bir komaya neden olabilir.
Alkolün beyne ilk etkisi yorum ve düşünmeyi kontrol eden bölgeyi yavaşlatmasıdır. Böylece kişinin hatırlama, anlama, karar verme gibi normal akli görevlerini yürütmesine engel olur. Bu bölgenin yavaşlatılması da kişinin davranışlarını etkiler. Rahatlamadan dolayı önce kendini serbest ve neşeli hisseder. Alkol ayrıca kişinin adale dengesini sağlayan beyin bölgesini de etkiler. Kol ve bacakların hareketlerini, açıkça konuşmayı ve dengeyi bozar.
Kişi vücudun okside edebileceğinden daha süratli alkol kullandığında kandaki alkol yoğunluğu artar. Yoğunluk arttıkça da karar verme, hatırlama, adalenin dengesi ve hareketlerin düzeni bozulur. Depresan etkisi arttıkça rahatlık döneminden sarhoşluğa ve giderek sızmaya geçilir. Tüm psikoaktif uyuşturucularda olduğu gibi, sosyal durum ve aktivite alkolün etkisini doğrudan etkiler. İçe kapanıklık hissedebilirler veya tam tersi sosyal olabilirler. Yani kişi sevinçli içerse şarkı söyler, kederli içerse ağlar gibi. Alkol almanın genel işaretleri ağızdaki sürekli bir alkol kokusu, konuşmada kayma, motor kontrolünün kaybı, zayıf yargılama, saldırganlık ve vahşi davranışlardır. Araştırmaların gösterdiğine göre alkol ile şiddet arasında bir ilişki mevcuttur. İstatistiklere göre şiddet içeren suçların, tecavüz dahil, yüksek oranı saldırganlar ve/veya kurbanlar alkolün etkisindeyken meydana gelmektedir.
3 Kasım 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder