Dünya bir yere doğru gidiyor, fakat nereye gittiğinin
kimse farkında değil. İnsanların gözlerine sanki
perdeler çekilmiş ve üzerlerine ölü toprağı serpilmiş,
gören yok. Etrafı bir koku sarmış, fakat insanlık bunun
farkında da değil. Bugün çevre yanmakta, çevre
çürümekte, çevre zor soluk almaktadır. İnsanlığın gözü
önünde olan bu hadiseler 2000'U yıllarda "sosyal
refah anlayışını" ön plana alan tercihe "dur" diyerek
önceliği çevre ve çevre politikalarına yer vermek zorunda
kalacaktır. Buna sebep olarakta bu politikaların
başında köyden kente göç, nüfus patlaması, işsizlik,
kara, deniz ve havada yaşayan canlıların ve su
kaynaklarının aşırı kirlenmesi, enerji teminin ortaya
çıkardığı problemler, ekolojik politikanın ön plana
çıkmasına gerekçe oluşturmuştur. Çünkü; bütün bunların
muhatabı insan ve insan sağlığıdır. Çevrenin
yok olması demek insan neslinin yok olması demektir.
Sanmıyoruz ki, dünyada hiçbir kimse kendi neslinin
yok olacağını bile bile kendini ve çevreyi kirletsin.
Çevre üzerine maddi olarak en çok katkıyı yapan
ülkelerden biri olan Amerika'da bu yıl yapılan "çevre
kirliliğinin insan sağlığına etkileri" konulu araştırmada
kirlenen çevrenin etkisinin besinlerin üzerine etkili
olduğu ve bunun da insana zarar vererek, kansorejen
etkisi oluşturduğu tespit edilmiştir. Araştırma neticesinde
çevre kirlenmesine sebep olan çoğu kimyasal
140 madde tespit edilmiştir. Bunlardan çevrenin dengesini
bozarak insana zararlı olan en tehlikeli 10'unu
sıraladığımızda hepside kansorojen madde ihtiva
eden, 1) Asbest (Amyant) 2) Benzen (Benzol) 3) Benzidin
4) Petrol ve kömür 5) Arsenik ve bileşikleri, 6)
Klorür bileşikleri, 7) Nikel bileşikleri, 8) Güneş ışığı
ve radyasyon, 9) Benz (a) pren, 10) Tütün ve tütün
mamulleri gelmektedir.
Netice itibariyle giderek artan dünya nüfusunun
ve endüstrileşme sonucu doğaya atılan atıkların olumsuz
etkileri çeşitli ülkelerin bilim adamlarının yaptığı
araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır.
Yukarıda sayılanlar, insanın beslenmesini olumsuz
şekilde etkilediği gibi beden sağlığı ve ruh yapısı
üzerinde de büyük etkiler oluşturmaktadır. Biz burada
çevreye ve insan sağlığına etkide, ilk l O'a giren tütün
ve tütün mamullerinden oluşan zararlıların zararlarını
"uyuşturucuların insana ve çevreye etkisi" başlığı
adı altında dile getirmeye çalışacağız.
GİRİŞ
Uyuşturucu; "tıbbî amaçlar" dışında kullanıldığı
takdirde; insanların sağlığı üzerinde maddî ve manevî
olarak menfî etki yapan; toplum içinde iktisadi
ve sosyal bir tehlike teşkil eden; alışkanlık yapan;
sağlığa zararlı veya bulundurulması suç sayılan, kanunların
satışını yasakladığı maddeler olarak açıklayabiliriz.
Sağlığa zararlı ve çevreyi etkileyen bu maddeleri
3 grupta incelemek doğru olur:
1- Doğal (bitkisel) maddeler: Esrar, afyon, kokain,
tütün.
2- Sentetik maddeler: Morfin, eroin, LSD P.S.
3- İlaç ve alkol türevleri.
Bu maddelerden çevreye ve insan sağlığına zararlı
olanları;
1) Esrar: Doğal bir uyuşturucu olup kenevir bitkisinden
elde edilir. Küçük dozlarda alındığında insana
keyif verir. Fazla dozda alındığı durumlarda ise,
insanı ölüme kadar götürür. Amerika'daki adı MARİHUANA'dır.
Esrar genellikle sigara, pipo, nargile
ve diğer tütün mamullerine karıştırılarak içildiği gibi,
sıvı olarakta kullanılır.
2) Afyon: Haşhaş bitkisinin kapsüllerinden elde
edilen doğal bir uyuşturucudur. Sigarayla kullanılabildiği
gibi sıvıyla karıştırılmak suretiyle enjeksiyonla
deri altına zerkedilerek, yenilerek, suda eritilerek de
kullanılabilir.
3) Morfin: Afyondan elde edilen, afyona göre on
kat daha kuvvetli bir uyuşturucu olup, beyaza yakın
bir toz halinde ve sıvı şeklinde kullanılır.
4) Eroin: Baz morfine kimyevi işlem uygulanarak
damıtılmayla elde edilir. Morfine göre çok kuvvetli
olup, fildişi renginde ve sirke kokusundadır. Enfiye
gibi buruna çekilerek veya enjekte edilerek
kullanılır.
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
Ekoloji
5) Kokain: Koku bitkisinin yapraklarından elde
edilen beyaz pudra halinde olup, burundan çekilerek
veya enjekte edilerek kullanılır.
6) LSD: Çavdar bitkisi üzerinde parazit olarak
bulunan mantarlardan elde edilir. Kokusuz, tadsız,
parlak ve mavi renkte olup suda erir; ağızdan veya enjekteyle
kullanılır.
7) Uyuşturucu Nitelikli İlaçlar: Bunlar genellikle
merkezi sinir sistemini etkileyen uyku hapı şeklinde
ve ruhsal depresyonları önleme tedavisinde kullanılan
kapsül ve tablet şeklinde imal edilen, aşırı doz halinde
ölümcül bir etkiye sahip bileşiklerdir.
Yukarda saydığımız bu gruba giren uyuşturucular
yanında alkol ve tütün mamullerini daha geniş ele
alacağımızdan burada sadece sayılanların insana ve
çevreye etkisini anlatacağız.
TEMEL İLKELER
Gençlerin uyuşturuculara alışkanlığı gelişmiş
toplumlarda ve özellikle batı'da 18-30 yaş grubu arasında
rastlanır ve özellikle daha çok erkekler tarafından
kullanılan bir alışkanlık olarak ortaya çıkmaktadır.
Manevî duygulardan uzak insanların, normal yaşam
koşulları kendilerine yetmeyerek aile geçimsizlikleri,
ezilmişlik, kendini kabul ettirme, güvensizlik
ve buna benzer gerekçeler ışığında kişinin kendini kabul
ettirebilmesi için evin dışında bir çevre arayarak
kötü ortama girmeleri ve nihayet uyuşturucu maddelere
ilgi duymasıyla iyice yalnızlığa itilmesine sebep
olmaktadır.
1991 yılında Türkiye'de 980 uyuşturucu ile ilgili
hadise meydana gelmiş, 6772 kg. esrar, 1580 kg. eroin,
148,5 kg. baz morfin, l kg. kokain, 68 kg. afyon,
27,5 kg. baz morfin elde edilerek 794 kişinin bu işlerden
suçlu görülerek tutuklamldığı belirtilmiştir (Sezgin
1992).
Maalesef Türkiye'mizde beyaz ölüm adı verilen
bu uyuşturucuları kullananların ve ölüm olaylarının
giderek arttığı tespit edilmiştir. Dünya piyasalarında
uyuşturucudan elde edilen kâr diğer sektörlere göre
en önde gelmekte olup; ülkemizde de gençlerden oluşan
l milyon tüketici beyaz zehirle her an ölüme yaklaşmaktadır.
Bu rakamın dışında olan hapkoliklerin
sayısı ise, dünyada olduğu gibi ülkemizde de artmaktadır.
Bunun çözümü yani uyuşturucu ve beyaz zehiri
önlemenin ilk şartı, hergün karşımıza çıkarılan yazılı,
sesli, görüntülü yayınlardaki kaynaklardan alınan
"uyuşturucu" kültürünün mutlaka önlenmesidir.
ALKOLÜN ÇEVREYE ETKİSİ
Alkolün yol açtığı felaketlerin başında sosyal felaketler
gelmektedir. Bunun sebebi ise, alkol alan şahısta
kontrol kaybolduğundan kişi uygunsuz davranışlarda
bulunur; bunalıma girer ve ailede çekişmelere,
anlaşmazlıklara, tartışmalara yol açar. Bu durumda etkileşim
çocuklara olur. Çocuk aile dışına itilir. İstenilmeyen
duruma düşer. Ailede dengesizlik başlar. Netice
olarak ailede boşanmaya kadar giden durumlar .(»rtaya
çıkar.
Alkol, insanda ahlâk, iffet, sadakat duygularırıı
uyuşturur ve aileye ağır darbe vurur. İlmî literatürlere
göre ırza tecavüzlerin, çevreye saldıran insanların sebebi,
alkollü olmalarıdır. ABD'de yılda 250 bin kadına
zorla tecavüz edilmektedir. Refah ülkesi diye adlandırılan
batı ülkelerinde fahişeler ve fuhuşa sürüklenenler
üstünde yapılan araştırmalarda bu gibi kişilerin
ebeveynlerinin de alkol bağımlısı olduğu tespit edilmiştir.
Alkol iş hayatında da olumsuz etkilere sahiptir.
İnsan gücü kaybı, iş verimi düşüklüğü sıralanabilir.
ABD'de endüstriyel hayatta alkol alanların iki kat daha
fazla hata yaptıkları, Fransa sanayiinde ise oluşan
kazaların 1/5'inin alkollü iken meydana geldiği belirtilmiştir.
Dolayısıyla ekonomik verimin düşüklüğü ve
maliyeti arttırıcı olarak mütalaa edilen alkol kullanımı
neticesinde ekonomik çevrenin de zarar gördüğü ispatlanmıştır.
Alkolik suçluların işlediği cezalar sebebiyle
hastanelerin meşgul edilmesi düşünüldüğünde
üretim olmadığı gibi tüketici bir toplum oluşarak ekonomiye
zarar verdiği belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) World Health Organization
30 ülkeyi kapsayan araştırmasında 1991
yılı içinde cinayetlerin % 85'i, ırza tecavüzlerin %
50'si şiddet olaylarının % 50'si, trafik kazalarının %
50'si, eşlerini dövenlerin % 85'i, işe gitmeyenlerin %
60'mm bütün bu suçları alkolün etkisi ile işlediklerini
ortaya koymuştur. Aynı araştırmada dünyada alkol almak
için eşyalarını satanların % 9 olduğu, alkol harcamalarının
her yıl % 60 arttığı, alkol bağımlılarının
son 10 yılda % 4'ten % 10'a çıktığı ifade edilmiştir.
Türkiye'mizdeki durumsa, yine WHO'nun tespiti
ile pek içaçıcı gözükmeyip 1991 yılı içinde "bira
dahil her türlü alkollü içki içmeyi miktarı ne olursa
olsun alışkanlık haline getiren kimselerin tümü birden
alkolik kabul edilir" (WHO Rapor 1991) izahından
sonra Türkiye'deki bu rakamın 4 milyon kişi olduğu,
dünya içki tüketiminde son yılda % 10,5 artışla 3. olduğumuzu,
13 milyon kişininde alkol dostu olduğu
raporda belirtilmiştir. Buradan çıkan sonuç; ülkemizdeki
15 kişiden birinin alkolik, 4 kişiden birininde alkol
kullanabilme alışkanlığına sahip olduğu ve bu kişilerin
heran çevreye zarar verebileceği gözardı edilmemelidir.
Türkiye'de yapılan araştırmada;
1991 yılı içerisinde; trafik kazalarının % 61'i, ırza
tecavüzlerin % 50'si, cinayetlerin %85'i, şiddet
olaylarının % 50'si, eşlerinin dövenlerin% 70'i, akıl
hastalarının % 51'i, boşanmaların % 80, genel suçların
(adi) % 66'sınm, alkol kullanmanın etkisi ile oluştuğu
devletin resmî organlarınca açıklanmıştır. (Yeşilay-
1992)
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
Çevre Dergisi
Ülkemizdeki 5 milyonu aşan sakatlar ve özürlülerin
oluşumundaki en büyük etkenin alkol kullanılması
olduğuda açıklanmıştır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye'de
alınması gereken tedbirlerin yanında karşımıza çıkan
tablo dahada korkutucudur. Ülkemizde ağır alkollü
içkilerin imalatı son yıllarda % 50 artmış, bu oran bira
tüketiminde % 400'e ulaşarak tehlike sınırını aşmış
ve içkiye 1991 yılı içinde 5,5 trilyon para harcanmıştır
(Rapor-1992).
TÜTÜN VE SİGARANIN İNSANA VE
ÇEVREYE ETKİSİ
"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve
vatandaşların ödevidir." (Anayasa Madde: 56).
"Devlet gençlerimizi alkol, uyuşturucu, kumar ve
benzeri kötü alışkanlıklardan korumasını ve bu yolda
gerekli tedbirleri almasına amirdir." (Anayasa Madde
158).
"Çevreyi kirleten maddelerin başında sigara
gelmektedir." (WHO Dünya Sağlık Teşkilatı 1991).
Herhangi bir maddenin, merkezi sinir sistemi
başta olmak üzere, insan organizmasında ortaya çıkardığı
psikolojik ve fiziksel etkilerin sebebi olan
"bağımlılık",hiçbir amaç olmaksızın o maddenin devamlı
kullanılması olarak tarif edilebilir.
Tütün içmeye başlayan kişi de, tütün içmeyi birgün
bırakacağını düşünerek başlar ve istediği zamanda
bırakabileceğine inanır. Bunun böyle olduğu tiryakilerce
de teyid edilmektedir. Fakat yapılan ilmî
araştırmalar ve istatistikler bu yolla sigara bağımlılığından
kurtulmanın mümkün olmayacağını ispatlamıştır.
İnsan ve çevre sağlığına bu kadar zararlı olan ve
vazgeçilemeyen tütün nedir, nasıl zararlı oluyor?
Bundan kurtulmanın veya en azından zararlarını asgariye
indirmenin çareleri nelerdir? Burada konunun
içinde yetişmiş, tütün mamullerinin hiçbirini mesleki
gerekler dışında kullanmamaya çalışan biri (uzman)
olarak bunlarla ilgili bilgiler vereceğiz.
Tütün meta'sının değişik oranlarda ve katkı
maddelerinde (yabancı soslu mamuller için ) katılarak
harmanlanması ile mamul hale getirilen başta sigara
olmak üzere puro-pipo-nargile gibi mamuller insanlara
tütünün yanması sonucu oluşan dumanın organizmaya
girmesi ile zararlı olmaktadır. Neticede hayatın
akışını zorlaştırmakta, sebepsiz gibi gözüken hastalıklara
ve hatta ani ölümlere sebep olabilmektedir.
Tütünün diğer bir kullanma alanı ise ülkemizde
pek kullanılmayan enfiye ve çiğneme yolu ile olmaktadır.
Sizlere, hergün durup dinlenmeden içtiğiniz sigaranın
sadece bir özelliğini "dumanını" inceleyerek
sigara içme ile vücudumuza ne gibi maddeler şırınga
edildiğini gözler önüne serelim. Çünkü çevreden etkilenme
"pasif içici" yani "dumanaltı" lıkla olmaktadır.
Günümüz tıp ilmince tespit edilebilen "sigara
dumanındaki" madde sayısı 4000'e yakındır. Nedir
bu maddeler? Yukarıda da kısaca belirtilen arazlara
sebep olan ve tıp ilmince de çoğu kez gerekçesiz
ölümlere sebep veren ve kanserojen maddeler ihtiva
eden; çevrede ve dolayısıyla insanda etkili olan bu
maddeleri başlıklar halinde verelim:
- Hidrokarbon grubu maddeler; (1000'den fazla
madde) Aksu (1981), Alkoller, Asitler, Esterler. Aldehit
grubu elementler; Ketonlar. Fenol grubu maddeler;
Alkoloidler (Nikotin başta olmak üzere 20'ye yakın).
Diğer azotlu bileşikler (sayıları çok olmakla
beraber bunlardan nitrosaminler'in kanser yapıcı etkisi
son yıllarda giderek önem kazanmıştır.), Anorganik
bileşikler, Metalik elementler (Nikel, kurşun, arenik
vs.). Bunun dışında teknolojininde getirdiği yenilikler
ile beraber son tespitlerde tütün dumanında, bitki ve
hayvan koruma ilaçlarınında mevcudiyeti vakidir. İster
içerek "kullanarak" ister dolaylı "dumanaltı" olarak
etkisi altında kaldığımız bu 4000 maddenin insandaki
olumsuz etkilerini kısaca misallerle açıklayarak
fikir sahibi olalım ve sigara içerken bunları düşünelim.
Tütün kullanımı ve bugünkü deyimiyle sigara içme
alışkanlığı dünyanın ve Türkiye'nin en önemli
halk ve çevre sağlığını etkileyici faktörlerinden birini
teşkil etmektedir.
Dünyada tütün ve sigara ile ilgili istatistiklerde
ciddi sonuçların ortaya çıktığı akciğer kanserinden
ölümlerin yüzde 90'ı, solunum yolu hastalıkların yüzde
75'i, kalp hastalıklarının yüzde 25'inin sigara sebebiyle
olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Burada sadece
kanser ve sigara ilişkisini ortaya koyarsak işin
ciddiyeti gözler önüne serilecektir (Kayaalp, 1983).
Ağır içici olarak tabir edilen günde 25 adet üzeri
sigara içenlerde hiç içmeyenlere göre kanser riski 20
defa daha fazla olmaktadır.
Hommond ve arkadaşlarının yaptığı istatistikte
200 bin sigara içen ve içmeyen erkeğin takip edilerek
incelenmesi neticesi üç yıl içinde bunlardan ölen 12
bin 870 kişiden 448'inde akciğer kanseri teşhis edilmiş
ve bunların da 433 'ünün sigara içtiği belirlenmiştir
(Benoitz, 1982).
45 yaşını geçen 6 bin kişinin 10 yıl izlenmesi neticesi
kanser teşhisi, bu kişilerde içmeyenlere göre iki
kat fazla olduğu tesbit edilmiştir (Donoıx, 1958).
Kısaca istatistiklerin neticesi genç yaşta sigaraya
başlayan ki bunu 20 yaş olarak alırsak günde bir paket
sigara içen 100 kişiden 5'inin, 60 yaşlarında %
100 kansere yakalanmış olduğunu ortaya koymaktadır.
Bugün bu rakamlar kadınlar arasındaki yapılan
istatistiklerde daha vahim neticeler ortaya koymuştur.
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
Ekoloji
Bu riskler çalışma ortamı ve çevre şartlarına göre
daha fazla artışlar kaydetmektedir. (Uranyum, asbest
işlerinde çalışan işçiler, kirli hava vesaire gibi
şartlar).
İşin en acı yönü ise 1950'lerde Türkiye'de sigara
tüketim alışkanlığının başladığı ve kansere yakalanma
süresinin ortalama 30 yıl olması sebebiyle son
yıllarda kanserden ölüm sebebinin 50'li yıllara göre
kat kat artmış olması yukarıda yazılanların teyit edilmesinden
başka bir şey değildir (Larson, 1982).
Kanserin tedavisi için yıllık harcamanın 7,5 milyar
doları aştığı ve bunun da bütün hastalıklara ayrılan
paranın yüzde 10'unun üstünde olduğu düşünülürse
neticenin vahimliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
(The Lancet, 1991).
Söz gelimi anne, hamileliği sırasında günde 10,
baba 20 sigara içiyorsa bebekleri büyük bir ihtimalle
hiç sigara içmeyen bir anne, babanın bebeğinden 225
gr daha küçük doğmaktadır. (The lancet ,1986).
Annenin sigara içmesi bebeğin doğum ağırlığını
azaltması yanında, babanında içtiği sigara ile doğacak
çocuğun kilosunun düşük olmasına sebep olduğu tespit
edilmiştir.
Bebeğin doğum ağırlığını azaltması yanında çocukluk
çağında çok sık görülen astım, solunum hastalıklarını
arttırdığı ve akciğer fonksiyonlarını azalttığı,
hayatın birinci ve ikinci yıllarındaki diğer solunum
hastalıklarına da sebep teşkil ettiğini yapılan istatistiklerle
doğrulanmıştır.
Dünyanın en yetkili kurumlarınca "Her türlü
uyuşturucular arasında en fazla ölüme ve hastalıklara
sebep olan madde"olarak nitelenen sigara, her yıl
ABD'de 440 bin, Batı Almanya'da 140 bin, İngiltere'de
120 bin, ülkemizde 160 bin kişinin ölümüne ve
çok daha fazla insanın da hasta ve ömür boyu sakat
kalmasına sebep olmaktadır. Bilindiği gibi sigara kurbanları
2 kategoride ele alınmaktadır:
1) Tiryakiler (Aktif içiciler),
2) Duman altı olanlar (Pasif içiciler)
Tiryakiler bizzat içerek kendilerini zehirlerken,
kapalı yerlerde içmekle de oradaki içmeyenlere daha
büyük boyutlu zararlar vermektedirler. Bu ikinci gruba
"Dumanaltı olanlar" veya "Pasif içiciler" ismi
verilmektedir. İşte bu gerçekten hareket eden Dünya
Sağlık Teşkilâtı (WHO), "31 Mayıs Dünya Sigarasız
Günü nü özellikle, kendileri sigara içmedikleri halde,
kapalı yerde ve toplu taşıma araçlarında tiryakilerin
dumanına maruz kalarak, sağlıkları en az tiryakiler
kadar tehlike altında olan "pasif içiciler"in uyarılması
çalışmalarına önem verilmesini kararlaştırmıştır.
Çünkü pasif içiciler çevrenin kirletilmesi sebebiyle
zarara uğramaktadırlar. Bu sebepledir ki bizler bu bilgiler
ışığında kapalı yerlerde içilen sigara dumanından
kendini ve etrafındakiler! korumanın ne derece
önemli bir sağlık görevi olduğunu hatırlatmakla yetiniyoruz.
Sigara dumanı kapalı bir çevre içinde olduğu
zaman o ortamdaki canlı, cansız herşeyi olumsuz olarak
etkilemektedir.
Pasif sigarada lösemi tehlikesi riski ise sigara
kullananlarla birlikte yaşayanlarda 6.8, göğüs kanseri
riski 3.3, gırtlak kanseri riski 3.4 kez artmaktadır. Pasif
içicilerin içlerine çektikleri dumanın, toksik kimyasal
madde bakımından daha yoğun olduğunu son
araştırmalar ortaya koymuştur.
Pasif içicinin aldığı dumandaki Benzo-apjren,
aktif içicinin aldığından 3 kez daha fazla, Toluen, 6
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
Ekoloji
Bu riskler çalışma ortamı ve çevre şartlarına göre
daha fazla artışlar kaydetmektedir. (Uranyum, asbest
işlerinde çalışan işçiler, kirli hava vesaire gibi
şartlar).
İşin en acı yönü ise 1950'lerde Türkiye'de sigara
tüketim alışkanlığının başladığı ve kansere yakalanma
süresinin ortalama 30 yıl olması sebebiyle son
yıllarda kanserden ölüm sebebinin 50'li yıllara göre
kat kat artmış olması yukarıda yazılanların teyit edilmesinden
başka bir şey değildir (Larson, 1982).
Kanserin tedavisi için yıllık harcamanın 7,5 milyar
doları aştığı ve bunun da bütün hastalıklara ayrılan
paranın yüzde 10'unun üstünde olduğu düşünülürse
neticenin vahimliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
(The Lancet, 1991).
Söz gelimi anne, hamileliği sırasında günde 10,
baba 20 sigara içiyorsa bebekleri büyük bir ihtimalle
hiç sigara içmeyen bir anne, babanın bebeğinden 225
gr daha küçük doğmaktadır. (The lancet ,1986).
Annenin sigara içmesi bebeğin doğum ağırlığını
azaltması yanında, babanında içtiği sigara ile doğacak
çocuğun kilosunun düşük olmasına sebep olduğu tespit
edilmiştir.
Bebeğin doğum ağırlığını azaltması yanında çocukluk
çağında çok sık görülen astım, solunum hastalıklarını
arttırdığı ve akciğer fonksiyonlarını azalttığı,
hayatın birinci ve ikinci yıllarındaki diğer solunum
hastalıklarına da sebep teşkil ettiğini yapılan istatistiklerle
doğrulanmıştır.
Dünyanın en yetkili kurumlarınca "Her türlü
uyuşturucular arasında en fazla ölüme ve hastalıklara
sebep olan madde"olarak nitelenen sigara, her yıl
ABD'de 440 bin, Batı Almanya'da 140 bin, İngiltere'de
120 bin, ülkemizde 160 bin kişinin ölümüne ve
çok daha fazla insanın da hasta ve ömür boyu sakat
kalmasına sebep olmaktadır. Bilindiği gibi sigara kurbanları
2 kategoride ele alınmaktadır:
1) Tiryakiler (Aktif içiciler),
2) Duman altı olanlar (Pasif içiciler)
Tiryakiler bizzat içerek kendilerini zehirlerken,
kapalı yerlerde içmekle de oradaki içmeyenlere daha
büyük boyutlu zararlar vermektedirler. Bu ikinci gruba
"Dumanaltı olanlar" veya "Pasif içiciler" ismi
verilmektedir İşte bu gerçekten hareket eden Dünya
Sağlık Teşkifâtı (WHO), "31 Mayıs Dünya Sigarasız
Günü'nü özellikle, kendileri sigara içmedikleri halde,
kapalı yerde ve toplu taşıma araçlarında tiryakilerin
dumanına maruz kalarak, sağlıkları en az tiryakiler
kadar tehlike altında olan "pasif içiciler" m uyarılması
çalışmalarına önem verilmesini kararlaştırmıştır.
Çünkü pasif içiciler çevrenin kirletilmesi sebebiyle
zarara uğramaktadırlar. Bu sebepledir ki bizler bu bilgiler
ışığında kapalı yerlerde içilen sigara dumanından
kendini ve etrafındakileri korumanın ne derece
önemli bir sağlık görevi olduğunu hatırlatmakla yetiniyoruz.
Sigara dumanı kapalı bir çevre içinde olduğu
zaman o ortamdaki canlı, cansız herşeyi olumsuz olarak
etkilemektedir.
Pasif sigarada lösemi tehlikesi riski ise sigara
kullananlarla birlikte yaşayanlarda 6.8, göğüs kanseri
riski 3.3, gırtlak kanseri riski 3.4 kez artmaktadır. Pasif
içicilerin içlerine çektikleri dumanın, toksik kimyasal
madde bakımından daha yoğun olduğunu son
araştırmalar ortaya koymuştur.
Pasif içicinin aldığı dumandaki Benzo-apiren,
aktif içicinin aldığından 3 kez daha fazla, Toluen, 6
[uf
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
Çevre Dergisi
kez daha fazla, Dimeti-nitrosamin 50 kezden daha
fazladır.
Son ilmi çalışmalar, pasif içici durumundaki yetişkinlerin,
çocukların ve 8 haftalıktan fazla embriyonların
kanında, idrar ve tükürüklerinde, sigara dumanının
yan ürünü olan kolinin, tiorinat ve benzeri
zararlıların bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. İngiliz
Tıp dergisi (The Lancet) tarafından yapılan araştırmaya
göre; bir ailede sigara içenler, içmeyenlere de aynı
tehlikeyi yansıtarak, ciddi boyutlu bir tehlike oluşturmaktadır.
Sigara dumanı, sigara içmeyenlerde de çeşitli
kanserlere sebep olmakta ve bu arada bilhassa löseminin
dumana maruz kalanlarda 7 kat daha fazla görüldüğü,
ABD'li uzman kuruluşlarca açıklanmıştır.
Kirli havada yaşayanların kanında % 2-3 karbon
monoksit mevcuttur. Sigara içilen kapalı yerlerde bu
oran % 15'e çıkar.
Sigara içenler ile bunların dumanına maruz kalanlarda
kırmızı küreciklerin oksijen taşıma kapasitesi
1/6 ila 1/3 oranında azalır.
1989 yılında ABD'de 53 bin kişi başkalarının içtiği
sigara dumanı sebebiyle akciğer kanserinden ölmüştür.
Buda çevre kirlenmesine sigara dumanının
katkısı hakkında bize bir fikir vermektedir. Mesela;
sigaradan bir nefes çekip üfleyen kimse, dumanla birlikte
çevreye 70 mgr. yanmış madde, 26 mgr. karbon
monoksit vermekte ve etrafındaki canlıları zehirlemektedir.
Kapalı çevrede kalmamızla sigara içenlerin
yanında yaşayanlar, içene oranla % 40'tan başlayarak,
% 100, hatta daha fazla zarar görmektedirler.
Günde bir paket sigara içilen evde, çocuklar da 5 ila
10 adet sigara içmektedir. Sigara içmediği halde kanser
olan 3 kişiden birisi pasif içicidir (ABD Sağlık
Bakanlığı Raporu).
İnsan beynine en çok zarar veren 3 olumsuz etkenden
birincisi sigara dumanıdır. Solunum yollarını
tıkayıcı hastalıklarda, hava kirliliği, sigara dumanının
yanında hiç kalır (Çavdar, 1991).
Anayasamızın 56. maddesi "Herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip" olduğunu,
"Çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini
önlemenin devletin ve vatandaşların vazifesi" bulunduğunu
açıkça beyan ederek "Devletin bu görevleri
yerine getirirken kamu ve özel kesimlerde ki kurumlardan
da yararlanacağını, bu konuda onları denetlemeye
tabi tutacağını" da belirtmektedir.
Ayrıca anayasamızın 58. maddesi, devletin;
gençlerimizi alkol, uyuşturucu kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan korumasını ve bu yolda gerekli tedbirleri
almasını amirdir.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO)'nun sigarayı
uyuşturucular arasında zikretmesi, yetkili uzman ve
kuruluşların sigarayı "Önlenmesi mümkün olan ölümlerin
baş sebebi" olarak kabul ve ifade etmesi, keza
sigaranın uyuşturucu niteliği taşıması, kötü ve zararlı
alışkanlıkların da başında bulunması hasebiyle yine
devletin anayasal görevi ve önemli bir mücadele konusudur.
Bu duruma göre sigara içenler kadar, dumanından
zarar gören milyonlarca insanımızın korunması
gereklidir.
Bilhassa sigara içmedikleri halde içenlerden daha
fazla zarar gören milyonlarca insanın mağduriyetini
önlemek için, resmi ve özel kapalı çalışma yerlerinde,
nakil araçlarında ve bekleme salonlarında sigara
içmenin bir kanunla düzenlenmesinin gereğine inanıyoruz.
Evet, A.B.D Sağlık Hizmetleri Servisince, "Her
türlü uyuşturucular arasında en fazla ölüme ve hastalıklara
sebep olan madde" olarak nitelenen dünyamızda
her yıl milyonlarca insanın ölümüne ve çok daha
fazla insanın da hasta ve sakat kalmasına sebep
olan ve toplumumuzda da bilhassa gençlerimiz arasında
son yıllarda korkunç boyutlarda artış kaydeden
sigara için bir tedbir alınmalıdır.
Her sigaranın ömrü 15 dakika kısalttığını, bunun
yılda 90 gün, 50 senede ise 13 yıllık bir önemli miktara
ulaştığını, (160 yıllık bir ömrün yaklaşık dörtte biri)
biliyor musunuz? (Özyazıcı, 1990).
Her yıl İsveç'te binlerce kişi sigaranın yol açtığı
hastalıklar yüzünden ölmektedir. Ölüm nedeninin çoğunu
kalp krizleri oluşturmaktadır. Sigara dumanındaki
zehirli maddeler damarlarda kireçlenmeye yol
açmakta ve sonunda artık kanın akamayacağı tıkanıklıklar
meydana gelmekte ve bu da enfarktüslere sebep
olmaktadır.
Amerika'da Woldwatch Enstitüsü tarafından yayınlanan
bir raporda Amerika'da her yıl 5 bin kişinin
başkalarının içtikleri sigara dumanı sebebiyle kansere
yakalanarak hayatını yitirdikleri belirlendi (Prof.Dr.
FredPlum, 1991), (Yeşilay:639).
Sigaranın sebep olduğu ölüm miktarı genel bir
ifade ile trafik kazalarında meydana gelen rakamın 7
katıdır (The Lancet, 1980).
1978 yılında A.B.D.'de 100 binden fazla yangının
sigara sebebiyle çıktığı tespit edilmiştir.
Dünya Sağlık Teşkilatı'nca (WHO); en çok ölüme
sebep olan ve en yaygın uyuşturucu olarak tanıtılan
sigara, dünya genelinde l milyar 360 milyon insan
tarafından kullanılmakta ve milyonlarca insanın
ölümüne sebep olmaktadır.
Ülkemizde aktif olarak 20 milyon, pasif olarak
20 milyon, ve toplam olarak 40 milyon insan, sigaranın
ölümcül tesiriyle karşı karşıyadır.
On yıldır çıkarılması için Yeşilay'ın ter döktüğü
sigaranın kamuya ait kapalı yerlerde, yakın ve uzak
bütün nakil araçlarında içimini yasaklayacak kanun'un
çıkması halinde 20 milyonluk kitlenin bu zarardan
büyük ölçüde korunmuş olacağına inanmaktayız.
"WHO" tarafından yapılan araştırmaya göre,
OCAK-ŞUBAT-MART 1993 SAYI: 6
13 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder