12 Ekim 2011 Çarşamba

Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi

Moleküler Hematoloji ve Sitogenetik Alt Komitesi 87
TEMEL MOLEKÜLER HEMATOLOJİ KURSU
Dendritik hücre’ler (DH) immün cevabın
düzenlemesinde önemli rol oynayan beyin,
testis ve göz haricinde tüm dokularda bulunan
antijen sunan hücrelerdir. DH’lerin öncelikli
fonksiyonu antijen sunmak olduğundan bu hücrelere
profesyonel antijen sunan hücrelerde denilmekte
ve özellikle henüz farklılaşmamış T lenfositleri
uyararak primer immün yanıtın oluşmasına
yol açmaktadırlar. Bu fonksiyonlarını gerçekleştirebilmek
için antijeni yakalama, işleme tabi tutma
ve uygun kostimülan moleküllerle hücre yüzeyinde
sunma yeteneğine sahiptirler. Aynı zamanda
DH’ler B hücre fonksiyonlarının oluşumunada
etkili olduklarından humoral immünitenin gelişiminde
de önemli rol oynamaktadırlar.
Tarihçe
DH’ler ilk olarak 1868 yılında Langerhans
tarafından cilt epitelinde gözlemlenmiştir. Takiben
1973 yılında Ralph Steinman tarafından dalakta
dendritik şekilli hücre grubu olarak tanımlanmıştır.
Bu tespitten kısa bir süre sonrada bu hücrelerin
sadece dalakta değil birçok lenfoid ve lenfoid
olmayan dokuda bulunduğu saptanmıştır.
Tanım
DH’leri sadece morfolojik görünümleriyle
tanımlamak yeterli olmayıp, morfolojik görünümlerinin
yanında yüzeylerindeki çeşitli moleküllerin
varlığının veya yokluğunun ve fonksiyonel yeteneklerinin
tanımlanması gerekmektedir.
DH’lerin ana morfolojik görünümleri hücre
yüzeyinden dışarı doğru çok miktarda membran
uzantılarının varlığıdır. Ancak bunun yanında
antijeni işleme tabi tutma fonksiyonlarını yapabilmek
için endosom, lisosom ve epidermisdeki
langerhans hücrelerinin Birbeck granülleri gibi bol
miktarda intrasellüler yapılarda mevcuttur.
DH’lerin saptanmasındaki başlıca zorluk henüz
DH’yi spesifik olarak tanımlayan hücre yüzey
belirleyicisinin tespit edilememiş olmasıdır. Bundan
dolayıda DH’yi tanımlamak için çeşitli yüzey
belirleyicilerinin varlığı veya yokluğunun birlikte
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunların neler
olduğuna baktığımızda;
a. CD3 (T cell), CD14 (monosit), CD19 (B cell),
CD56 (NK cell), CD66b (granulosit) gibi
çeşitli spesifik yüzey belirleyicilerinin yokluğunda,
bol miktarda MHC klas I-II, CD1a
gibi antijen sunan moleküllerin varlığı,
b. CD11a (LFA-1), CD11c, CD50 (ICAM-3),
CD54 (ICAM-1), CD102 (ICAM-2) ve CD58
(LFA-3)’yi içeren adezyon moleküllerinin
varlığı,
c. Kostimülan moleküllerden aktivasyon belirleyici
olarak CD40, CD80, CD83 ve CD86
ekspresyonu.
d. Reseptör aracılı antijen alımı için Fc reseptörleri
CD32, CD64 ve immün kompleks
endositosisi için C3bi kompleman reseptörleri
CD11b gibi reseptörleri içerirler.
Aynı zamanda bakteri karbonhidratlarına
bağlanan DEC-205 ve makrofaj mannoz
reseptörleri gibi C-tip lektin reseptörleride
mevcuttur.
DH’lerin linage negatif ancak HLA-DR pozitif
hücreler olduğu ve gelişim evrelerine göre önce
erken evrede CD86 ekspresse ederken, takiben
matürasyonla birlikte CD54, CD58, CD80, CD83
ekspresyonunun oluştuğu ve yine tarafımızdan
henüz tamamlanan bir araştırma ile antijenik
Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi
Dr. Mehmet SÖNMEZ
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Hematoloji Bilim Dalı, Trabzon
88 Moleküler Hematoloji ve Sitogenetik Alt Komitesi
TEMEL MOLEKÜLER HEMATOLOJİ KURSU
SÖNMEZ M. Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi
uyarıyı takiben erken evrede başlayan CD1a ekspresyonunun
matürasyonla birlikte belirginleştiği
görülmektedir.
Bu konuya basit bir özet yapıldığında, spesifik
yüzey belirleyicileri (CD3, CD14, CD19, CD56,
CD66b) negatifliğiyle birlikte, HLA-DR, CD 80 veya
CD83 pozitifliği matür DH için, HLA-DR, CD86 pozitifliğinin
ise immatür DH tanımlamakta kullanılan
temel yüzey molekülleri olduğu görülmektedir.
Oluşumu ve farklılaşması
DH’ler ilk olarak hematopoetik kök hücrelerden
kaynaklanıp, takiben kemik iliğinde miyeloid ve
lenfoid seriden köken alan farklı iki tipte DH oluşmaktadır.
Bu farklılaşmayı sağlayan ana sitokinin
ise Flt-3L olduğu saptanmıştır. İki DH hücre arasındaki
en belirgin fark ise lenfoid DH’lerde CD8α
yüzey belirleyicisi mevcutken miyeloid DH’lerde bu
belirleyici yoktur. Periferik dokuda DH immatür
karakterde iken matür formları timus ve sekonder
lenfoid organlarda bulunur. Miyeloid DH’ ler başlıca
iki tipdir;
1. Epitelyal yüzeylerde langerhans hücreleri
2. Cildin dermisinde veya solid organların
interstisyumunda dermal veya interstisyal
DH
Langerhans hücreleri antijenik uyarı aldığında
lenfoid yapılarda T hücrelerinden zengin parafolliküler
alanlara gider ve burada interdigital DH
olarak adlandırılır. İnterstisyel veya dermal DH ise
germinal merkeze göç ederler ve orada germinal
merkez DH olarak adlandırılırlar.
İnsanda miyeloid DH’lerin klasik DH olduğu
düşünülmektedir. Bu hücreler CD34+ myeloid
kök hücreden ve monositlerden başlıca GM-CSF,
IL-4 ve TNF-α varlığında oluşmaktadır. Oluşan
DH matür hale geldiğinde interstisyel DH olarak
bilinir. Bu hücrelerde başlangıcta CD14+, DR+,
CD1a+ iken matür hale gelince CD14 negatifleşirken
DR ekspresyonu artar ve CD11c ile CD83
pozitifleşir. Bu hücrelerin henüz farklılaşmamış
CD4 ve CD8 T lenfositleri aktive etme yetenekleri
olduğu gibi, aynı zamanda B lenfositleride antikor
sekrete eden plazma hücrelerine doğru differansiye
edebilmektedirler. Monositlerden köken alan
CD11c+ DH hücrelerin özellikle IL-12 varlığında
Th1 yanıta neden olduğu gözlenir. İnterstisyel
DH’ler lenfoid folliküllere göç edip orada folliküler
DH’leri oluşturmaktadırlar. CD14 negatif olan
CD34+ myeloid kök hücreler GM-CSF, TNF α ve
transforming growth factor (TGF)-β’nın varlığında
Langerhans DH olarak adlandırılan DH’ye dönebilmektedir.
Bu hücrelerde CD14- iken DR+, CD1a+
ve langerin+ olup maturasyonla birlikte CD83+
gözlenir. Langenhans DH ise farklılaşmamış T
lenfositleri aktive ederken, B lenfositlere karşı
etkisizdir. Langerhans DH’ler antijeni yakalayıp
lenfoid dokuya gider ve orada antijeni T lenfosite
sunarlar. Ayrıca bilim dalımızın yaptığı bir araştırmada
langerhans tipi DH gelişiminde hepatosit
growth faktörün rol oynadığı rapor edilmiştir.
Lenfoid DH’ler ise CD34+ hücrelerden köken
alıp lenfoid hücre yapısına yönelen ve IL-3, CD40L
ile oluşumu gerçekleşen CD11c-, CD1a-, CD8/
CD4 ve CD83+ hücrelerdir. Bunlar plasmasitoid
DH olarakta adlandırılırlar ve lenfoid dokulardaki
T lenfosit bölgesinde bulunup IFN-α sekrete
ederler. CD 123+ olan bu hücreler ise Th2 immün
yanıta yol açarlar.
Matür ve immatür DH’lerin özellikleri
Periferde bulunan DH’ler immatür karakterde
olup antijenle karşılaşıp antijeni yakalayınca
immuniteyi başlatmak için lenfoid organlara göç
ederler. Bu işlem yaklaşık 48 saat içinde gerçekleşmekte
ve bu zaman sürecinde DH’lerde bir
takım morfolojik ve fonksiyonel değişiklikler gözlenmektedir.
Bunun sonucunda matür DH denilen
immun yanıtın oluşmasını sağlayan aktif hücreler
oluşmaktadır. İmmatür DH antijeni yakalar,
mutürasyon sürecinde dokudan drene olduğu lenf
noduna gelir, burada matür DH’ye döner ve henüz
farklılaşmamış T lenfositleri uyarır. Kemokinler bu
olayda önemli rol oynarlar. İmmatür DH’ler CC ve
CXC kemokinlerce (MIP-1α, MIP-1β, MIP-3α, MIP-5,
MCP-3,4, RANTES, TECK ve SDF-1) uyarılırlar. DH
matür hale geldiğinde birçok inflamatuar kemokine
cevabını kaybeder. CCR7 reseptörlerindeki upregülasyona
bağlı olarak MIP-3β (ECL) ve 6Ckine (SCL)
cevabı oluşur. Bu reseptörleri etkileyen kemokinler
(6Ckine ve MIP-3β) öncelikle lenf nodunun T hücre
zengin parafolliküler alanlarında üretilir.
Matür ve immatür DH’lerin morfolojik ve fonksiyonel
olarak farklı özelliklere sahip olduğu saptanmıştır.
Bu DH’lerin özelliklerinin neler olduğuna
baktığımızda;
a. Öncül DH’lerin kemik iliğinde yerleştiği,
CD4-, CD11c-, MHC klas I/II+/-, CD40-,
CD80-, CD86- olduğu ve sitokin salınımı
(IFN, TNF-α, IL-1) yaptığı gözlenir. Örnek:
CD34+ kök hücre
Moleküler Hematoloji ve Sitogenetik Alt Komitesi 89
TEMEL MOLEKÜLER HEMATOLOJİ KURSU
Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi SÖNMEZ M.
b. İmmatur DH’ler kan ve dokularda bulunup,
CD4+, CD11c+, MHC klas I/II+/+, CD40+
(düşük), CD80+ (düşük), CD86+ (düşük)
olan, sitoplazmik çıkıntıları oluşmaya başlamış,
antijen alımı için reseptörlere sahip,
yüksek intrasellüler MHC klas II, yüksek
CCR1-CCR5-CCR6 ve düşük CCR7’ye sahip
antijeni tanıma ve yakalama özelliği olan
hücrelerdir.
c. Matür DH’ler ise lenfoid organlarda yerleşmiş,
CD4+, CD11c+, MHC klas I/II +/+,
CD40+ (yüksek), CD80+ (yüksek), CD86+
(yüksek), CD83+, p55+ olan, belirgin sitoplazmik
uzantıları, hızlı hareket yeteneği ve
antijen alımı için reseptörleri azalmış, düşük
CCR1-CCR5-CCR6 ve yüksek CCR7’ye
sahip, T lenfosit sitokinlerini üretebilme
özellikleriyle, T lenfositleri uyaran hücrelerdir.
Aynı zamanda immatür DH’lerin üretebildiği
angiogenik faktörlerin (VEGF, bFGF) matür
DH’lerde azaldığını görmekteyiz.
Görüldüğü gibi immatür karakterdeyken antijeni
yakalama ve işleme tabi tutma özelliği olan
DH’nin cevresel uyaranlarla matürasyon süreci
geliştikce, T hücre uyarımı yapan hücre karakteri
taşımaya başlamaktadır.
Fonksiyonları
DH’nin fonksiyonları başlıca 3 grupta toplanır:
1. Antijen sunumu ve T lenfosit aktivasyonu,
2. İmmün toleransın oluşumu ve devamı,
3. Özellikle folliküler DH’de olmak üzere B lenfositler
üzerinden humoral (bellek) immünitenin
oluşturulması.
1. Antijen sunumu ve T lenfosit aktivasyonu
DH’ler CD4+ ve CD8+ T lenfositleri aktive
etmek için antijeni yakalar, onları işleme tabi
tutup T lenfositlere sunarlar. İmmatür DH’ler
kemik iliğinde yapılıp tüm vücuda dağılırlar. Bu
esnada DH’ler henüz herhangi bir patojen veya
yabancı bir yapıyla karşılaşmadığından immatür
halde vücutda hazır olarak beklemektedirler.
İmmatür halde dolaşımda bulunan DH’ler monosit’lerden
farklı fenotip, morfolojik ve fonksiyonel
özelliklere sahiptirler. Antijenik uyarı geldiğinde
lenfoid yapıda olmayan dokulara yönlenirler. Bu
işlevi gerçekleştirebilmek için adezyon molekülleri
ve kemoatraktanlar yoluyla vasküler endotelyum
ve hücre dışı ortamla etkileşimleri gerekmektedir.
Aynı zamanda immatür DH’ler yabancı antijenleri
daha kolay yakalamak için organların yüzeyine
yerleşmiş olarak bulunurlar . Aktivasyon sinyali
olarak;
1. Patojenler: E.Coli, C. Albicans, mycobakteriler
gibi bakterilerin hücre duvarında
bulunan lipopolisakkaritler Toll like reseptörler
(TLR) 2 ve 4’ü etkileyerek DH’yi aktive
ederler.
2. İnfeksiyon veya doku hasarı sonucu ölü
veya hasarlı hücrelerden salınan faktörler
DH’yi aktive ederler. Ayrıca apopitotik tümör
hücreleriyle karşılaşan DH’ler maturasyona
giderler. Bu maturasyonda otokrin veya
parakrin tarzda IL-1β ve TNF-α etkilidir ve
CD36, αvβ5 integrin ile oluştuğu belirtilmektedir.
Sonuç olarak invivo LPS, dsRNA, apopitotik
hücre, immün kompleksler, CpG DNA, TNF-α ve
prostaglandin E2 gibi eksojen uyarılarla DH matürasyonunun
geliştiği gözlenmektedir.
Periferde bulunan DH’ler fagositoz, makropinositoziz
ve reseptör aracılı endositosiz ile antijenleri
alırlar. Makropinositoz yoluyla alınan ekstrasellüler
sıvı su kanallarının bir üyesi olan quaporinler
aracılığıyla konsantre hale getirilir. DH’deki en bol
antijen reseptörü glikosile antijenleri tanıyan c-tipe
lektin ailesinden olanlardır. Ayrıca immün kompleksleri
almak için Fc reseptörleri ve gp96, hsp70
gibi heat shock proteinlerini için spesifik reseptörlerde
içerirler. Gerek makropinositoz gerekse
reseptör aracılı endositoz ile oldukca düşük konsantrasyonda
antijen alımı gerçekleşebilmektedir.
Bunun yanında DH matürasyonundan sonra
birçok reseptör azalırken, reseptör aracılı endositosizde
azalma olmadığı gözlenmiştir.
Matürasyon safhasında DH periferik dokudan
sekonder lenfoid yapılara doğru harekete başlar ve
orada T hücreleri uyaran matür DH’lere dönüşür.
Matürasyon sürecinde MHC molekülleri endositik
kompartmandan hücre yüzeyine doğru çıkmaya
başlar, antijenlerin ve patojenlerin hücre içine alımında
selektif bir azalma ve T hücreleri için hücre
yüzeyindeki kostimülatuar moleküllerde bir artış
izlenir.
Antijen veya yabancı cisim yakalandığında ya
eksojen ve endosomal yolla yada endojen ve proteosomal
yolla işleme tabi tutulurlar. Bu işlemlerin
nasıl gerçekleştiğine baktığımızda;
90 Moleküler Hematoloji ve Sitogenetik Alt Komitesi
TEMEL MOLEKÜLER HEMATOLOJİ KURSU
SÖNMEZ M. Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi
a. DH’ler diğer antijen sunan hücreler gibi
eksojen ve ekstrasellüler antijenleri fagositoz
veya reseptör aracılı endositoz yolu ile içine
aldıktan sonra bu antijenleri endozomlar
içinde parçalarlar. Takiben yeni sentezlenen
MHC klas II molekülleri ile membranda eksprese
ederek CD4+ T lenfositlere sunarlar.
b. Antijen sunan hücreler endojen ve intrasellüler
antijenleri kendi sitozollerinde parçaladıktan
sonra yeni sentezledikleri MHC klas I
molekülleri ile hücre membranından CD8+
T lenfositlere sunarken, DH’ler bu hücrelerden
farklı olarak eksojen ve ekstrasellüler
antijenleride bu yolla CD8+ T lenfositlere
sunabilmektedirler. Buda eksojen ve ekstrasellüler
antijenlere karşı direkt CD8 sitotoksik
yanıta neden olmaktadır. Dolayısıyla
DH’lerin bu fonksiyonu, eksojen antijenlere
karşı klasik antijen sunumundan farklı
olarak CD4+ T lenfosit yardımı olmaksızın
direkt CD8+ T lenfosit uyarımı yapabildiği
anlamına gelmektedir.
Bir tane DH fazla miktarda kostimülan moleküller
taşıdığından 100-3000 kadar T lenfositi
uyarabilir, bundan dolayı diğer antijen sunan
hücrelere göre 100 kat daha fazla antijen sunumu
sağlayabilmektedir. DH’lerin yüzeylerinde bulunan
CD58 (LFA-3), CD54 (ICAM-1), CD50 (ICAM-3),
CD102 (ICAM-2), CD80 (B7-1), CD86 (B7-2) gibi
adezyon ve kostimülan moleküller ile T lenfositlerde
bulunan CD2 ve CD28 gibi moleküller ilişkiye
girerek primer immun yanıtın başlaması için
gerekli sekonder sinyalleri oluştururlar (Şekil 1).
DH’ler aynı zamanda interferon-alfa, IL-1, IL-6,
IL-7, IL-12 ve IL-15 sekrete ederek primer immun
cevapta etkili olmaktadır. Monositlerden gelişen
DH’lerin IL-12 ile T helper (Th)1 ve IL-10 ile Th2
sitokin yanıtı oluşturduğu gözlenmiştir. IL-12 INF-
γ sekresyonunu artırıp T lenfositleri Th1 fenotipine
yönlendirerek T ve NK lenfositlerin sitotoksik etkilerini
artırır. IL-12 üretiminin tümörlerden salınan
çeşitli maddeler, PGE2, IL-10, INF-α, nitrik oksit,
TGF-β gibi sitokinlerle inhibe olduğu görülmektedir.
IL-10 ise kostimülan moleküllerin ekspresyonunu
azaltıp IL-1, IL-6, IL-8, TNF-α ve GM-CSF
gibi inflamatuar sitokinleri baskılayarak Th yanıtı
Th2’ye yönlendirmekte böylece DH maturasyonunu
inhibe etmektedir.
2. İmmün toleransın oluşumu ve devamı
Spesifik bir antijene karşı immün sistemin
yanıt oluşturamamasına tolerans denilmektedir.
Bu olay iki şekilde oluşmaktadır.
a. Santral tolerans:
Santral tolerans T lenfositlerde timusta, B
lenfositlerde ise kemik iliğinde oluşmaktadır. T
lenfositlerinde santral toleransı oluşturan primer
mekanizma T hücre ölümünün gerçekleşmesidir.
Matür DH’ler timusta bol miktarda bulunup,
burada yeni üretilmiş T lenfositleri fonksiyonel
CD8+ ve CD4+ hücreler olarak eğitirken aynı
zamanda kendi vucuduna karşı geliştirebilecekleri
immüniteyi engellemek için onları seleksiyona tabi
tutarlar. Dolayısıylada kendi antijenlerine karşı
düşük affiniteye sahip T lenfositleri seçip, perifere
çıkmasına ve yaşamasına olanak sağlarlar. DH’nin
taşıdığı proteinlerle (self antijen) etkileşime giren
Şekil 1. DH T lenfosit etkileşimi
Moleküler Hematoloji ve Sitogenetik Alt Komitesi 91
TEMEL MOLEKÜLER HEMATOLOJİ KURSU
Dendritik Hücre İmmünobiyolojisi SÖNMEZ M.
T lenfositler timusta negatif seleksiyonla ortadan
kaldırılır. Bu işlemlerin sonunda MHC peptitlerini
çok iyi tanıyan ancak self antijenlere duyarsız
T lenfositler oluşmaktadır. Bu negatif seleksiyon
işleminde timusta mevcut olan epitelyal hücreler
rol oynamaktadır.
b. Periferik tolerans:
T lenfositlerindeki periferik tolerans T lenfosit
ölümü, anerji ve regülator T lenfositlerin supresyonuyla
gerçekleşir. Th2 tipi DH IL-10 üreterek T
lenfositlerde apoptosis’e yol açarken aynı zamanda
bu sitokin regulator Th2-Th3 T lenfositlerin oluşumunada
neden olmaktadır. Ayrıca DH’ler T lenfositlerde
anerjiye yol açarakta toleransı etkilerler.
Periferik toleransta kostimülan molekülleri eksik
olan immatür karakterdeki DH’ler etkili olmaktadır.
3. B lenfosit uyarımı:
DH’ler lenf nodunun T lenfosit alanlarında ve
germinal merkezde B lenfositlerin uyarımını sağlayabilirler.
DH’ler B lenfositlerin aktivasyon ve
differansiasyonunda önemli rol oynayan çeşitli
sitokin ve faktörler salgılayabilmektedirler. Lenf
nodunun germinal merkezinde bulunan folliküler
DH’ler B lenfositlerin belleğinin gelişiminde önemli
rol oynarlar. Folliküler DH’ler yabancı cisme karşı
başlangıç antikor cevapta etkili olmayıp, antikor
cevabı geliştikten sonra çok sayıda antijen antikor
kompleksleri oluşturmaktadırlar. Folliküler
DH’lerin antikorlar için depo ve B lenfosit uyarımının
devamını sağlayan kaynak olarak görev yaptığına
inanılır. Bu B lenfositler antijeni folliküler
DH’den alıp T lenfositlere sunabilirler. Folliküler
DH’lerdeki antijen antikor kompleks deposunun
aylar hatta yıllarca sürebilen uzun bir süreçte
tüketilebileceği sanılmaktadır.
Kaynaklar
1. Avigan D. Dendritic cells: development, function
and potential use for cancer immunotherapy. Blood
Rev. 1999 Mar;13(1):51-64.
2. Satthaporn S,Eremin O. Dendriticcells(I): Biological
functions .JR Coll Surg Edinb. 2001 Feb;46(1):9-
19.
3. Rescigno M, Granucci F, Ricciardi-Castagnoli P.
Dendritic cells at the end of the millennium. Immunol
Cell Biol. 1999 Oct;77(5):404-10.
4. Thery C, Amigorena S. The cell biology of antigen
presentation in dendritic cells. Curr Opin Immunol.
2001 Feb;13(1):45-51.
5. Makala LH, Nagasawa H. Dendritic cells: a specialized
complex system of antigen presenting cells .J
Vet Med Sci. 2002 Mar;64(3):181-93.
6. Di Nicola M, Lemoli RM. Dendritic cells: specialized
antigen presenting cells.Haematologica. 2000
Feb;85(2):202-7.
7. Yao V, Platell C, Hall JC. Dendritic cells. ANZ J
Surg. 2002 Jul;72(7):501-6.
8. McColl SR. Chemokines and dendritic cells: a crucial
alliance. Immunol Cell Biol. 2002 Oct;80(5):
489-96.
9. Clark GJ, Angel N, Kato M, Lopez JA, MacDonald K,
Vuckovic S, Hart DN. The role of dendritic cells in
the innate immune system. Microbes Infect. 2000
Mar;2(3):257-72.
10. Knight SC, Burke F, Bedford PA. Dendritic cells,
antigen distribution and the initiation of primary
immune responses to self and non-self antigens.
Semin Cancer Biol. 2002 Aug;12(4):301-8.
11. Ardavin C, Martinez del Hoyo G, Martin P, Anjuere
F, Arias CF, Marin AR, Ruiz S, Parrillas V, Hernandez
H. Origin and differentiation of dendritic cells.
Trends Immunol. 2001 Dec;22(12):691-700.
12. Schuler G, Schuler-Thurner B, Steinman RM. The
use of dendritic cells in cancer immunotherapy.
Curr Opin Immunol. 2003 Apr;15(2):138-47.
13. Whiteside TL, Odoux C. Dendritic cell biology and
cancer therapy. Cancer Immunol Immunother.
2004 Mar;53(3):240-8. Epub 2003 Dec 18. Review.
14. Paczesny S, Ueno H, Fay J, Banchereau J, Palucka
AK. Dendritic cells as vectors for immunotherapy of
cancer. Semin Cancer Biol. 2003 Dec;13(6):439-47.
Review.
15. Chain BM. Current issues in antigen presentation--
focus on the dendritic cell. Immunol Lett. 2003 Oct
31;89(2-3):237-41. Review.
16. Brenner M, Rossig C, Sili U, Young JW, Goulmy E.
Transfusion Medicine: New Clinical Applications
of Cellular Immunotherapy. Hematology (Am Soc
Hematol Educ Program). 2000:356-375.
17. Ovali E, Ratip S, Kibaroglu A, Tekelioglu Y, Cetiner
M, Karti S, Aydin F, Bayik M, Akoglu T. Role
of hepatocyte growth factor in the development of
dendritic cells from CD34+ bone marrow cells. Haematologica.
2000 May;85(5):464-9.
18. Monosit kökenli dendritik hücre gelişiminde hepatosit
growth faktör’ün rolü. Hematoloji uzmanlık
tezi Dr. Mehmet Sönmez . KTÜ Tıp Fakültesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder