3 Kasım 2009 Salı

Uyuşturucu kullanımının Nedenleri

5. BAĞIMLILIK YAPAN MADDE KULLANMA
NEDENLERİ

5.1 ÇEVRESEL NEDENLER

5.1.1 AİLE

Bambaşka bir alemden, her şeyden habersiz bir şekilde dünyaya gelen bebeğin gözlerini ilk açtığı yer aile yuvasıdır. Kendisi ve çevresi hakkında ilk bilgileri ona ailesi verir. İnsan hayatında ailenin tesiri doğumdan önce başlar, son nefese kadar devam eder. Bu tesir bilhassa karakter teşekkülünde, ırsi kabiliyet ve temayüllerin yön bulmasında, çevreye initibakta ve insanın eğitimiyle ilgili sair bütün hususlarda büyük öneme sahiptir.
Anne ve baba sevgisinden mahrum yetişen çocuklar, çoğu zaman problemli insalar olarak hayatlarına devam ederler. İşte şahisyet ve ruh yapısındaki bu eksiklik, eğlence, alkol ve uyuşturucu gibi sahte tatmin yollarına yönelişin en büyük sebeplerinden biridir. Bu bakımdan, ailede her şeyden önce anne ve babanın kendi aralarındaki münasebetleri, çocuğa örnek olduklarının idraki içinde düzenlemeleri gerekir. Anne-baba arasındaki sevgi ve saygıya dayanan ahenkli bir münasebet, çocukta ilk davranış tohumlarının düzenli bir şekilde atılmasını sağlayacaktır. Buna karşılık, anne ve baba kendi hissi problemlerini aşamayan kimseler ise ve evlilik içi münasebetlerde başarılı olamıyorlarsa, evde devamlı bir huzursuzluk ve çatışmaya şahit olan çocuk, ister istemez iç çatışmalara ve anormal davranışlara yönelecektir. Aile bireyleri birbirlerine karşı hak ve görevlerle yükümlüdürler. Bu hak ve görevleri üç gruba ayırabiliriz:
 Hukuki
 Filli
 Duygusal
Hukuki durum günümüzün şartları içinde aile hukuku olarak medeni kanunla sınırlandırılmıştır. Fiili durum ise, birlikte yaşama olanağıdır. Duygusal durum ise karşılıklı sevgi, saygı, anlayış, şefkat gibi manevi değerlerdir. Aile kurumunda çıkacak aksaklıklar, bireyin kişiliğinin oluşumunu tamamen etkileyebilir. Aile, sosyal olarak normatif davranışların ve değerlerin geliştirilmesinde önemli bir yer tutar. Aile düzeni, iletişim biçimi, ve tutarlılık, ergenin psikososyal uyumunu doğrudan etkiler. Ayrıca boşanmış, ayrı yaşayan, ebeveynden birinin kaybedildiği, parçalanmış aile çocukları; katı, baskın, çocuğun gelişimine olanak tanımayan yapıya sahip aile çocukları ve ailesinde bağımlılık yapan madde kullanan kişiler bağımlılık yapan madde kullanmaya yatkındırlar ve bu faktörler bu duruma hız kazandırır.

5.1.2 OKUL

Okul, karakter ve şahsiyet bulma yolunda ikinci safhadır. Ailede başlayıp okulla ve cemiyet içi hayatla devam eden eğitim ve öğretimin temel gayesi, ferde, aileden bütün insanlığa ve kainata doğru gelişen sevgi ve ilmi aktararak, onu, seven, sayan, bilen güvenen, başarılı, verimli ve tatminkar bir hayat sürecek içtimai bir varlık haline getirmektir.
Ailenin sevgiyle karışık otoritesi, okulun şefkatli disiplini ve eğitimiyle devam eder. Bu yönüyle okul, biryandan kişinin psiko-sosyal karakter ve şahsiyetinin teşekkülünü, ailenin kazandırdıklarını tamamlayarak temin ederken, diğer yandan da ona içtimai hayatta gerekli bilgileri ve cemiyetin ortak kültürünü verir.
Okul çağı, fertlerin gruplaşmaya başladığı devredir. Kişinin akran veya oyun gruplarına katılması, ferdilikten içtimailiğe doğru gidişinde önemli bir adımdır. Bu devrede çocuk, hem başkalarının fikir ve davranışlarını idrak etmeye, hem de başkalarının tasvip ve takdirine önem vermeye, davranışlarını onların müspet veya menfi tepkilerine göre ayarlamaya başlar.
Eğitimin yetersizliği birkaç şekilde kendisini gösterir: Ya cemiyetin değerlerine, sosyal gerçeklerine ve kültürüne zıt bir eğitim muhtevası fertlere verilmektedir veya pedagojik unsurlara yer vermeyen, talebelerin farklı şahsi hususiyetlerini göz önüne almayan umumi ve eşit bir eğitim sistemi tatbik edilmektedir.
Öğretmenler bakımından ise, yeterli eğitim almamış, mesleğinde uzmanlaşmamış, sıhhatli bir şahsiyet ve karaktere sahip olmayan kişilerin eğitimcilik makamında bulunması, eğitimin gerektiği şekilde gerçekleşmesine engel olmaktadır.
Aile çevresinde iken ana-baba veya bir yakın akraba olan model, okula geldiğinde, öğretmen olur. Bu haliyle öğretmen, çocuğun asli şahsiyetinin teşekkülünü ve gelişmesini şekillendiren insandır. Çocuğun gözünde öğretmen, en bilgili, en doğru, en saygıdeğer ve örnek insandır.
İşte, eğitim ve öğretim unsurlarında bu gibi bozukluklardan birinin ortaya çıkması, okulun yapıcı fonksiyonunu yerine getirememesini netice verir. Böyle bir okul, başarılı, verimli, ahenkli, sağlam ve sıhhatli karakter ve şahsiyete sahip fertler yerine, problemli, verimsiz, ruhi bunalımlarla savaşan fertler yetiştirecektir. Bu şekilde yetişen kişilerin ise, gerek şahsi problemlerinden ve gerekse ahenkli münasebet kuramadıkları toplumdan kaçmak için içki, uyuşturucu maddeler ve sair anormal davranış şekillerine yönelmeleri oldukça sık görülen bir olaydır.




5.1.3 SANAYİLEŞME

Sanayileşmenin getirdiği en önemli neticelerden biri, şehirleşmedir. Düzensiz şehirleşmenin yol açtığı sosyal değişmelerin derin ve çok yönlü olduğu şüphesizdir. Şehre gelen nüfus önce eski müessese ve münasebet şekillerinin çözülüşüne şahit olmaktadır. Eski teşkilatlanma modelinin geçerliliğini kaybettiği, geleneksel düşünce ve davranış kalıplarının tesirsiz kaldığı bu devre, değişmenin menfi yönüyle ortaya çıktığı safhalardır. Bu safhanın belirgin vasfı, eski sistem ve mekanizmaların çözülmesine karşılık, geleneksel ilişki şekillerine aykırı olduğu kadar, şehir modeline de uygun düşmeyen bazı hallerin ve davranış sapmalarının ortaya çıkmasıdır. Bunlar çok çeşitlidir. Belli başlıları suçluluk, alkolizm, uyuşturucu alışkanlığı ve ruhi bozukluklar olarak ortaya görülmektedir. Bütün bu aykırı davranışların ortaya çıkmasının temel nedeni, geleneksel cemiyet modelinin, koruyucu ve gözetici olduğu kadar denetleyici de olan hakim kuruluş sisteminin, şehir çevresinde çözülmesi, buna karşılık, şehir denetim sistemlerinin henüz yeterince tesirli
olmamasıdır.

5.1.4 MODELİ TAKLİT

Kişi, çocukluktan olgunluğa kadar uzanan devrede hep örnek alacağı,
benzemeye çalışacağı bir model arar. Bulduğu modelin duygu, düşünce ve davranışlarını takip ederek onu taklit etmeye çalışır. Bunun sebebi insanda yaratılıştan var olan, beğenilen, üstün görülen ve alaka gören bir şahsiyete sahip olma arzusudur. Arzunun fıtri olması sebebiyle, çoğu defa insan farkında bile olmadan seçtiği modeli fıtri bir saik ile taklit eder.
Okul öncesi devrede çocuk, model olarak anne-babasını veya yakın bir akrabasından birini seçer. Onların özelliklerini ve kıymet hükümlerini benimser; hareket, tavır, konuşma gibi davranışlarını taklit etmeye çalışır. Bu bakımdan madde kullanan bir anne veya baba, çocuğun aynı özellikleri kazanmasına neden olacak ve bu özellikleri benimsemesinde etkili olacaktır. Okulla birlikte model öğretmen olur. Buluğ çağı ve sonrasında ise model olarak seçilen kişi, cemiyet içinde sivrilen şahsiyetlerden biridir. Ünlü bir sporcu, bir sinema yıldızı, bir şarkıcı, bireylerin çoğunlukla seçtikleri modeller arasındadır. Tanınmış bir fikir veya bilim adamı da model olarak seçilebilir.
Model seçiminde bireyin şahsi özellikleri ve ona hakim olan duygular önemli rol oynar. Model olarak gördüğü ünlü bir artisti giyimi, konuşması, yürüyüşü, ve saç şekli gibi hususiyetleriyle taklit eden birey, onun içki içmesini veya uyuşturucu kullanmasını da benimseyebilir. Böylece, onunla özdeşleşirken, farkına varmadan bu tür maddelerin bağımlısı olabilir. Uyuşturucu madde ticaretini yürüten şebekeler, kişilerin bu taklit özelliğinden kendilerince istifade ederler.

5.1.5 ARKADAŞLIK

Sosyal bir varlık olan insanın alışkanlık ve davranışlarının teşekkülünde arkadaşın rolü büyüktür. Arkadaş ihtiyacı bebeklik evresine kadar uzanır ancak özellikle ergenlik dönemi ve bu dönemi takip eden 5-10 yıllık süreçte birey, bir arkadaş grubuna katılmak, bulunduğu gruba uymak arzusundadır. Bir arkadaş grubuna katılabilmenin ve orada kalabilmenin temel şartı da, grubun ortak alışkanlıklarını ve prensiplerini benimsemektir. Birlikte duyan, birlikte yaşayan insanlardan kurulan arkadaş grubuna, onlar gibi duymayı ve yaşamayı benimsemeden girmek imkansızdır. İçindeki arkadaşlık ihtiyacı zaruret derecesinde olan genç, grubun alışkanlıklarını beğenmediği ve tasvip etmediği şeyler de olsa taklit edecektir. Katılmak istediği grup alkol ve uyuşturucu madde kullanıyorsa, genç de bu alışkanlığa ilk adımını atacaktır. Öte yandan arkadaş çevresi içerisinde orijinal ve enteresan görünmek için bağımlılık yapan madde kullanıp daha sonra bırakamayanlar da vardır.

5.2 KİŞİSEL NEDENLER

5.2.1 GENÇLİK PSİKOLOJİSİ

Gençlik, biyolojik, psikolojik ve sosyal bir değişme ve olgunlaşma çağıdır. Çocuklukla olgunluk arasında bütün hayata şekil veren bir geçiş dönemidir. Çocukluğu geride bırakan ve aile ocağının eşiğini artık büyüdüğünün farkına varmış olarak aşan gencin, toplumda kendini gösterme ve belirtme arzusu ve beğenilme hissinin bir ifade vasıtası veya sembolü olarak, sigaradan uyuşturucuya kadar uzanan birtakım alışkanlıkları seçtiği görülür. Çoğu genç bu yolla aile otoritesine, okul disiplinine, çevrenin baskılarına, geleneklerin sınırlamalarına, kanunların koyduğu cezalara, yasakların zorlamalarına karşı hürriyetini, kendisine duyduğu itimadı ve şahsiyetini ispatlamanın sessiz ifadesini dile getirir. Yine bu alışkanlıklar, ergenlik çağı heyecanlarının, üzüntülerinin streslerinin, mutsuzluk ve ümitsizliklerinin, pişmanlıklarının meydana getirdiği psikolojik buhrandan kurtuluş, daha doğrusu bir kaçış yoludur.
Bir toplumda madde kullanımı kabul görüyor ise, madde kullanan kişi sayısı da artacaktır. Diğer kullanıcılar, yeni başlayanlara nasıl kullanıldığını öğretebilirler. Toplum yaşamında bu normal olarak kabul edilmiştir. Kullanmayan bir kişi madde kullanmaya başlayarak, kullanan kişilerin grubuna girmeye, sosyal kabul ve destek görmeye çalışacaktır. Bir toplum içinde yaygın madde kullanımı var ise, kişi bu maddelerin nasıl kullanıldığını kolayca öğrenecek, böylece sosyal kazançlar elde edilecektir.

5.2.2 RUHİ ANORMALLİKLER

Dengesiz bir bünyeye sahip kimseler, daha kolay bağımlılık yapan madde kullanma eğilimine sahip olurlar. Bazı kimselerde en küçük bir hadise derin bir üzüntüye, aşırı bir neşeye, beklenmedik sevinç tezahürlerine veya gereksiz korkulara yol açar. Her şeye acıyıp üzülen, başkalarını kıskanan, kendi hayallerinden bile korkan, kolayca endişeye kapılan insanların bağımlılığa yakalanma ihtimali daha fazladır. Bu kişiler, içinde bulundukları dengesiz duygu ve düşünce yapısının tesirinden kurtulabilmek için bağımlılık yapan madde kullanmaya daha yatkındırlar. ‘Yatkınlar grubu’ denilen bu gruptaki insanlar, bağımlılık yapan madde kullanarak kendilerini rahatsız eden meseleleri unutmak ve böylece mutluluklarını korumak isterler. Özellikle asabi ruhlu insanlarda bu eğilim son derece kuvvetlidir. Keza ruhi bir rahatsızlığı veya zihni meşgul eden zorlu bir düşüncesi olanlarda bunun tesirinden kurtulmak için bağımlılık yapan maddelere yönelebilirler. Ancak bütün bağımlılık yapan madde kullanıcılarının kullanmaya başlamadan önce de ruhi ve akli anormallikler içinde kimseler oldukları söylenemez. Çünkü büyük bir ekseriyet, bağımlı hale geldikten sonra bu tip anormalliklere yakalanmaktadır.
Bağımlılık yapan madde ile kişilik bozuklukları arasında önemli bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bağımlı kişilerde en sık gözlenen kişilik bozukluğu antisosyal (topluma karşı) kişilik bozukluğudur.


5.2.3 ZEKA VE BAĞIMLILIK

Düşük veya tutuk bir zeka yapısına sahip kimseler, çevreyle sağlıklı ilişkiler kuramazlar. Bu durum, onları çevresiyle uyumsuzluğa götürür. Öte yandan bu kimseler hayatta karşılaştıkları sorunları çözmede normal zekaya sahip olanlara nazaran daha fazla zorlanmakta, çoğu zaman problemi aşamamaktadırlar. Bu da onlarda kendilerine güvenmeme ve korku hissi doğurur. Karşılarında dağ gibi büyüyen sorunlardan kaçarak kurtulmak isterler. Bunun en kolay çaresini de bağımlılık yapan maddelerde bulurlar.

5.2.4 MERAK

Merak hissi insanın yaradılışında vardır. Bu duygu sebebiyle insanlar, kendileri için ‘meçhul’ olan her şeyi öğrenmek isterler ve bunun için gayret sarf ederler. Bazı insanlarda bu duygu özellikle çok güçlüdür. Bunlar, bilmedikleri her şeyi, önemli-önemsiz ayrımı yapmadan öğrenmek isterler. İşte bu tür kişiler, bağımlılık yapan maddenin tesirini, maddeyle girilen dünyayı merak ettikleri için bu maddeleri kullanmakta daha sonra bağımlı olmaktadır.

5.2.5 MANEVİ İNANÇLAR

Dini inançlar olarak kabul edilen manevi değerler sorumluluk duygusunu meydana getiren önemli sebeplerden birisidir. Fertler kabul ettikleri dinin bir çizgiye kadar bütün gereklerini yapmak zorunluluğundadırlar. Bir Müslüman beş vakit namazını kılmaz, bir hristiyan belirli günlerde kiliseye gitmez; buna çoğunlukla, açıkça kimse bir şey demez. Ama kutsal kitapların suç olarak kabul ettiği hareketleri yapamadığı gibi, bu hükümlerin aleyhinde de ulu orta konuşamaz. Dini yasaları ihlal ettiği an dinsizlik damgasını yiyebilir. Bu suçlamayı da dini inançları zayıf olan bir kimse bile kabul edemez. Dini inançları zayıf bile olsa bunu gizli tutar.
Sonuç olarak, manevi inançları, sorumluluk duygusunu meydana getiren ve ayakta tutan önemli sebepler arasında sayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder